HER ÜNİVERSİTEYE İKİ REKTÖR
Yıllardır idari kadroların kendi içinde tartıştığı fakat cesaret edip kamu oyu ile paylaşmadığı Üniversite Rektörü’nün nasıl seçilmesi ve görevlerinin ne olması gerektiği ile ilgili konuyu Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL, 24 Haziran 2012 Pazar günü Gazetelerde çıkan haber ile Türkiye kamuoyuna “Her Üniversiteye 2 Rektör “ düşüncesini dile getirmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın yeni önerilerine bir bakalım;
“Mevcut sistem, doğrusu çok zorlandığım, mutlu olmadığım bir alan. Mevcut sistemin yerine mütevelli heyetinin olmasını çok ciddi araştırmalar yaparak akademik rektörle, yöneticinin ayrı olması gerekir”.
“Şimdi düşünün çok muazzam bir kalp uzmanı ya da elektronik mühendisi profesör veya bir felsefeci, pat diye karşınıza çıkıyor ve idareci oluyor. 10 bin kişiyi idare ediyor. Bunun kaynak israfı olduğu kanaatindeyim. Mevcut rektörlük seçimlerinde benim siyaset alanında görmediğim çirkinlikler oluyor. Birden buna geçilebilir mi o ayrı ama akademik rektörün ayrı üniversite yöneticilerinin ayrı olması lazım. O yöneticilerin, üniversiteleri başarılı şirketlerin yöneticileri gibi idare etmesi lazım”.
“İdareci ismin iyi yönetici olmasının yeterli olacağını akademik kariyer taşımalarının şart olmadığını” belirtti.
Akademik düşüncenin, bilimin kaynağı olması gereken üniversitelerin dünya standartlarında bir bilim yuvası oluşturma ve devam ettirme ile ilgili sistem oluşturulması için bir düşünce üretememesi veya üretilen düşüncelerin karar vericilere ulaştırılıp, ikna sürecinden sonra yasallaşamamasını bir düşünmemiz gerekiyor.
Yıllardır bilime, akademik mantığa aykırı olarak sürdürülen, yetki ve güç kullanımının mutluluğu ile sürdürülen, yanlışlar üzerine kurulan bir sistemin değişmesi veya revize edilmesi için hiç çaba harcanmayan, zaman zaman yapılan çıkışların zamanın siyasi konjonktüre göre siyasi söylemlerden ileri gitmeyen bu uygulamanın artık sonuna gelmek üzereyiz. Bu uygulanamaz ve hegemonyacı yönetim anlayışı artık değişmeli. Türkiye’deki bütün üniversitelerde yönetim kademelerinde neredeyse akademik personel dışında idari personele rastlanmamaktadır.
İnsanlar neden üniversitelerde, bilim yuvalarında akademik kadrolarda çalışırlar. İşsiz kalmamak, iş sahibi olmak için mi? Yoksa eğitimini aldığı bölümde akademik çalışma yaparak, insan yetiştirmek, bilimsel çalışmalar yapmak, ülkesi için, dünya için, insanlık için katma değer yaratacak çalışmalar yapmak, yeni şeyler keşfetmek için mi akademik kadrolarda çalışırlar.
Tabii ki ikinci düşünce için insanlar üniversitelerde akademik kadrolarda çalışırlar. Peki, ülkemizde bu nasıl oluyor. Çok farklı. Sayın rektör iş başına gelince ilk önce idari kadro olmasına rağmen idari bir personel bulup atayacağı yerde genel sekreterlik ve daire başkanlığı makamlarına akademik bir personeli getirip vekâleten bu kadroda görevlendiriyor. Aynı şey Fakülte, Yüksekokul ve Enstitü Sekreterlik kadroları için de yapılıyor. Tam da bu esnada Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözlerini anımsayalım.” Kaynak İsrafı”
Evet, çok büyük bir kaynak israfı bu uygulama. Yıllarını vererek Tıp Fakültelerinde okumuş ve akademik kariyer yapmış alanında kalp profesörü olmuş veya Mühendislik Fakültelerinde okumuş, akademik kariyer yapmış elektronik mühendisliği bölümünde profesör olmuş birisi kürsüsünde bulunup öğrenci yetiştireceği yerde, bilimsel araştırma için projelerde çalışacağı yerde mevcut kadroda çalışabilecek idari personel olmasına rağmen idari makamlarda görevlendiriliyor. Derslere giremediği için yerine derse girecek dışarıdan parayla öğretim elemanı alınıyor. Yetişen bu profesörlerin yıllardır gerek ailelerinin, kendilerinin, gerekse devletin harcadığı paralara yazık değil mi? yıllarını vererek idari kadrolarda çalışıp kendini yetiştirdikten sonra bir paçavra gibi bir kenara atılarak, bir kardiyoloji profesörü veya bir elektronik profesörü bu işi senden daha iyi yapar, idari konularda senden daha zeki deyip bu makama onu getirmesi çift taraflı olarak kaynak israfı değil mi? İdari personele karşı hakaret ve aşağılama değil mi? İnsanlar arasında ayırım yapma, sınıf farkı yaratma değil midir?
Bunları üniversite kamuoyunda tartışmaya açıyorum. Tartışalım ki doğruyu bulalım. Kendi sistemimizi kendimiz dünya standartlarında belki de daha üstünde kuralım. Bizler bunu beceremezsek birileri gelir sistemini ortaya koyar ve bunu uygulayacaksın der. Bizler de kuzu kuzu buna uyarız. Başta biraz söyleniriz ama sonradan alışır ve böyle gelmiş böyle gider diyerek düzene uyarız.
Hayır, artık böyle yapmayalım. Uyanalım. Tartışmaya başlayalım ve en iyisini bularak uygulanması için yukarılara baskı yapalım. Bunları yaparken 30-40 yıl öncesinin kısır siyasi söylemleri ile değil, akılcı ve uygulanabilir pratik yöntemler bulalım.
Eklenme : 25 Temmuz 2012